İnsan kendini tüm varlıklardan üstün ve dünyaya hakim görme eğilimindedir. Sigmund Freud insanlık tarihi boyunca bu bütünlüklü yapı algısının, üç büyük darbe ile sarsıntıya uğradığını söylemektedir. Bu üç darbe yalnız insanlığın ben-merkezcil dünya algısına değil; dini dogmalara da yöneliktir. İlki insanın evi olan dünyanın, evrenin merkezinde olmadığı ve güneşin etrafında dönen birçok gezegenden yalnızca biri olduğunu keşfeden, kozmolojik açıdan narsisistik kırılmaya yol açan Copernicus’un keşfidir. İkinci olarak Charles Darwin canlıların varoluşuyla ilgili teolojik açıklamalar yerine alternatif bir açıklama getirmesiyle, insanın ayrıcalıksız bir varoluşa sahip olduğunu, hayvanlardan -ortak atalardan- doğal seçilim yoluyla evrildiğini öne sürerek ağır bir biyolojik sarsıntıya yol açmıştır. Üçüncü darbe ise psikanalizi kurması ve bilinçdışı alanı tanımlaması ile insanı kendi efendisi olmaktan bile alıkoyan Sigmund Freud tarafından vurulmuştur. Yani Freud’un, insanın yaşamının gerçek idarecisi olmadığı ve yaşamının farkına varmadığı bilinçdışı süreçlerle şekil aldığı teorisi, insanlığın başını kendi kendisiyle ciddi anlamda derde sokmuştur.
Artık ne dünya evrenin ne insan diğer türlerin ne de insan kendinin, zihninin efendisi değildir.
NICOLAUS COPERNICUS - EVREN ANLAYIŞINA YENİ DÜZEN
Rönesansta keşfi ile ilk önemli devrimi gerçekleştiren Copernicus, başta teoloji olmak üzere büyük engellerle karşılaşmıştır. Dünyanın evrenin merkezinde olmadığına dair yaptığı çalışmalar kilisenin teoriye karşı muhtemel tutumu sebebiyle bir süre gizli kalmıştır. Git gide sorulan sorulara yanıt bulamayan, komplike hale gelen Yermerkezli evren modeli, artık bazı gök olaylarını açıklayamaz hale gelmiştir. Matematikçi ve aynı zamanda çok iyi bir astronom olan Copernicus, daha önce bu modeli öne süren Antik Yunanlı düşünürlerin ve islam astronomlarının ışığında , Yermerkezli modelin hatalarından da yola çıkarak Güneşi merkeze alan teorisinin temelini atmıştır.
Gökcisimlerinin bir devinim içerisinde olduğu ve insanlığın sandığının aksine evrenin Yermerkezli değil, Güneş merkezli olduğunun bilgisini yıllarca süren çalışmaları ile desteklemiş ve sistemin taslaklarını toparlayarak Küçük Açıklama (Commentarius) adlı eseri ortaya koymuştur. Bu eser ve katılmış olduğu konuşmalar sonrasında zamanın önde gelen isimlerince desteklenmiş ve geniş çevrelere tanıtılmıştır. Bütün Almanya yeni evren düzeninden haberdar hale geldiği dönemde Copernicus dini çevrelerce hoş karşılanmamış, ağır tepkilere maruz kalmıştır. Ölümüne yakın bir zamanda, yıllarca özenle korumuş olduğu çalışmalarını yayınlanması üzere göndermiştir. Gök Kürelerinin Hareketi (De Revolutionibus-1543) ismi ile basılan devrimsel yapıtın temsil ettiği model ilk aşamada karmaşık sorulara cevap verip, beklenen etkiyi yaratmasa da insanın kolektif benliğine vurulmuş ilk darbe olarak bilim tarihinde yerini almıştır.
CHARLES DARWIN - 1 BUÇUK ASIRLIK KAVGA
Düşünsel kökeni Antik Yunana kadar dayanan evrim kavramı, yaşayan şeylerin zamanla değişime uğradığı temelli evrim teorisini türetmiş, yalnız insan egosuna değil aynı zamanda dini dogmalara da vurulmuş bir darbe haline gelmiştir. Charles Darwin, kuramını ortaya koyarken birçok düşünürden, Malthus, Lyell, Lamarck gibi dönemin önde gelen isimlerinden de etkilenmiş, çalışmaları sonrasında da birçok düşünürü, bilim insanını ve bilim dalını derinden etkilemiştir. Kuramın gelişim sürecinde en önemli etkiye sahip olan şey İngiliz gemisi HMS Beagle ile çıktığı dünya turu olmuştur.
Elinden tur boyunca düşürmediği Lyell’in Jeoloji Prensipleri adlı kitabı, tur boyunca doğal ortamlarında gözlemlendiği çeşitli bitki ve hayvanlar, özellikle ispinoz kuşlarının farklılıkları ve yaşamı, zihnindeki kuramla ilgili boşlukları doldurur nitelikte olmuştur. Ufak değişikliklerin uzun vadede nasıl birikimler ortaya koyduğu ve koşullara göre canlının adaptasyonu -doğal seleksiyon- konularını bir zemine oturtmuştur. Doğal seleksiyon, Lamarck’ın organizmanın yaşamsal alanına uyum sağlama çabasından kaynaklanan, bedensel şekil değişimleri ve atalarından kalıtımsal olarak gelen değişimler üzerinde duran döngünün, davranışsal teorisinden daha açıklayıcı ve kabul edilebilir olmuştur.
Darwin tur sonrasında gözlem ve çalışmalarına dayanarak türlerin evrimine ikna olmuş ve kanıtlar biriktirmiş olsa da teorisini yaymak için, karşılaşacağı eleştirileri en aza indirme amacıyla bir süre beklemiştir. Tam adı ile Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni (On the Origin of Species by Means of Natural Selection-1859) isimli çalışması yayımlandıktan sonra büyük bir ilgiye, saygıya, hayranlığa ; öte yandan itiraza, sert eleştirelere, pek çok hakarete maruz kalmıştır. Günümüzde Darwin’in kuramıyla ilgili maymunlardan evrildiğimiz düşüncesi gibi kavram yanılgıları, dini kökenli itirazlar ve fikir uyuşmazlıkları sürse de doğa bilimciler ve biyologların birçoğu Evrim Kuramını benimsemişlerdir.
SIGMUND FREUD - KENDİNİ İDARENİN ÖTESİNDE BİR GÜÇ : BİLİNÇDIŞI
Artık insan ne evrenin ne dünyanın ne de kendinin efendisidir .
Freud bilinçdışının ne kaşifi ne de söz eden ilk kişilerden biridir. Kavram, felsefi, edebi, dini literatürde, filozofların eserlerinde, kutsal sayılan metinlerde daha önceden işlenmiştir. Fakat bilinçdışı güdülere yüklediği anlam, bu güdülerin nasıl çalışılacağına dair çizdiği yol, epistemik kodlama onun adını tarihe yazdırmıştır.
Bilimsel psikoloji tarihine bakıldığında ilk dönemlerde çalışılan bölümün büyük oranda bilinç düzeyi ile ilişkili olduğu görülmektedir. Fakat psikoloji biliminde öncü sayılan ya da psikolojiyi felsefi tabana oturtan çoğu kimse direkt olarak bilinçli düzleme odaklanmamıştır. Bilinçdışının etkisine dair fikirler Platondan Descartes’e çoğu düşünürün merceği altında olmuştur.
Fechner’ın zihnin bir buzdağına benzediği ve zihnin yüzeyinin altında kalan, gözlenemeyen güçler tarafından idare edildiği yönündeki teorisinden, Nietzsche’nin insan davranışlarının görünür hedeflerinin altında ilkel eğilimlerin bulunması düşüncesiyle bilinçsiz bir alana dikkat çekmesinden ve Darwin’in başta insanın bir hayvan ırkından evrildiği ve insandaki hayvansı parçanın (id) asla yok edilemeyeceği tezi, bilinçdışı, rüyalar, içsel çatışmalar, cinsel dürtüler, davranışların gizli sembolleri gibi daha önce tartıştığı konulardan hareketle Freud, bilinçdışı süreçle nasıl çalışılacağına dair bir temel oluşturmuştur.
Freud’un antropoloji ve evrimsel biyolojinin bulgularına da dayanarak, insana bakışı kökten değiştiren psikanalitik kuramının insan megalomanisine vurduğu bu son darbe diğer iki darbe gibi oldukça fazla tepki almıştır. Hem çağında hem daha sonrasında sert eleştirilere maruz kalıp, ‘‘20.yüzyılın en muazzam entelektüel dolandırıcılığı’’ ifadesiyle aydın kesim tarafından bilimsellikten uzak ve ideolojik olması eleştirisiyle reddedilmiştir. Fakat onca eleştiriye rağmen teorileri ile bizim kendimiz hakkında düşünme şeklimizi değiştirerek resmen çığır açan ve sonrasında en çok kabul gören kişi haline gelmiştir. Ölümünden 40 yıl sonra bile Newsweek dergisinde ‘20. yüzyıl düşüncesini onsuz hayal etmek çok zor olacaktır’ şeklinde bir yorumla isminden söz ettirmeyi başarmıştır. Kuram günümüzde akademik, düşünsel, sanatsal alanlarda, neredeyse tüm beşeri bilimlerde kendisini göstermeye ve insanlık için bir umut olmaya devam ediyor.
Psikolog Ecem Gündağ
Comments