Baba dendiğinde aklımıza neler gelir? Ebeveyn, koruyuculuk, güç, otorite… Dünyaya geldiğimiz anda karşılaştığımız ilk figürlerden olan baba, kavramsal olarak oldukça önemlidir. Bebeklik döneminde kendilik algısı geliştiren, kendi ile öteki arasındaki ayrımı öğrenen çocuk, anne ve baba kavramlarını da bu kapsamda değerlendirir. Anne bütünleşik olunan, ait hissedilen bir varlık iken baba ötekiyi, dış dünyayı temsil eder.
İsmini; farkında bile olmadan annesi ile evlenmek isteyen, bunun için de babasını öldürüp yerine geçen zavallı Oedipus’tan alan kompleks psikanalistler tarafından oldukça kabul görmüştür. Bu kavram erken çocukluk döneminde anneye yönelen dürtüler ve baba ile girilen rekabeti temsilen Freud tarafından literatüre kazandırılmıştır (Freud, 2016). Oedipus Kompleksinin temelini, anneye duyulan sevgi ve hâkimiyet arzusu ile paralel olarak rakip konumundaki babaya duyulan korku ve öfke oluşturur. Baba ile girilen rekabetle beslenen kompleks ceza olarak iğdiş edilme korkusu ile son bulur. Babanın öldürülmesi ile yatışan öfke, yerini yanlış bir eylem gerçekleştirdiğini fark eden Oedipus’un suçluluk ve pişmanlık duygularına bırakmıştır.
Tıpkı babaya olduğu gibi otoriteye yönelik beslenen korku ve öfke de otorite ile çatışmaya, bunun sonucunda ise yenilgi veya suçluluk duygularına yol açar. Çünkü baba yalnızca korkulan değil, aynı zamanda sevilen bir imgedir. Baba ve tanrı kavramları güç ve öfkenin yanı sıra şefkatle de ilintilendirilmiştir. Baba imgesine duyulan sevgi, öfke ve korku ile çatışma halindedir. Suçluluk duygusunu ortadan kaldırmak isteyen birey kurban etme, dini ritüeller gerçekleştirme, yasaklanan davranışlardan uzak durma gibi çözümler üretir. Toplumsal düzenin sağlanmasına hizmet eden bu çatışma insan sosyal evriminin önünü açarak kuşaklararası aktarılmış ve günümüze kadar varlığını sürdürmüştür (Freud, 2016).
Baba yasa koyucu rolünü korur, bu konumunu ise korku vererek sağlar. Erken çocukluk döneminden itibaren dış dünyaya uyum sağlamayı öğrenmeye başlayan çocuk dürtülerini bastırma ve toplumsal kuralara uyma gerekliliği ile karşı karşıyadır. Baba figürü yasa koyucu konumu ile kuralların çocuğa öğretilmesi için en önemli kaynaktır. Kimi davranışları gerçekleştirmesi, kimi davranışlardan kaçınması beklenen çocuğa bu, korku yoluyla aşılanır. Sık rastlanan bir örnek olarak çeşitli hayvanlara yönelik fobi geliştiren çocukların korkusu babaya, otorite figürüne duyduğu korkunun bir yansımasıdır (Freud ve Freud, 2001).
Lacan ortaya attığı "babanın adı" kavramı ile sembolik, hayali ve gerçek baba arasında bir ayrıma gitmiştir (1966). Baba kavramı gerçek bir babadan, bir özneden öte arzuları dizginleme işlevine sahip yasa koyucu bir semboldür. Bu sembol aynı zamanda rehberlik eden, yol gösteren rolündedir. Toplumsal normları öğrenirken çevreye uyum sağlama ve dürtülerini bu çerçevede kontrol altında tutması gereken birey "babanın adı" rehberliğinde bunu başarabilir. Bir başka deyişle "babanın adı" toplumda bir ortak akıl şekillenmesini sağlar.
Tarihte geriye gidildiğinde ilkel insan toplulukların sahip olduğu baba imgesinin dikkat çektiğini görürüz. Günümüzde yerini aile birliklerine bırakan bu toplulukların erkek üyelerinden biri sivrilerek baba konumuna gelir. Topluluktaki kadın bireyler ve çocuklar ise baba rolündeki topluluk liderinin malı statüsündedir. Liderlik statüsü erkek bireyler arasında rekabete yol açar. Topluluğun "babası" kendine tehlike olarak algıladığı erkek çocuklarını kovma, hadım etme veya öldürme yoluyla devre dışı bırakır. İlkel toplumlarda görülen kabile kültürü ve baba imgesinin izleri, tarihin ilerleyen dönemlerinde feodal veya politik örgütlenmelerde görülmeye devam eder. Kral, padişah, derebeyi veya toprak ağası gibi figürler değişen toplum yapılarında baba rolüne bürünmektedir.
Ortadoğu kökenli semavi dinlerin ortaya çıkmasıyla Tanrı imgesi, babalık bayrağını devralmıştır. Otoriter ve aynı zamanda şefkatli özellikler atfedilen babadan kabul görmeyi amaçlayan topluluklar uyması gereken birtakım kurallarla karşılaşmıştır. Tanrı'nın oğlu, insanlığın ise babası olarak görülen İsa Mesih'in bedeni ve kanını sembolize eden ekmek ve şarap yeme içme yoluyla, tıpkı babalarını yiyerek onun gücünü kendi bedenine katan ilkel topluluk üyeleri gibi babanın, bir başka deyişle otorite ve gücün içselleştirilmesi anlamına gelir (Freud, 2016).
Otorite kavramı varlığını sürdürürken otoritenin doğal sonucu olarak başkaldırı ortaya çıkmıştır. İlkel topluluklarda başkaldırı, rekabete girilen baba figürüne karşı da meydana gelir. Kovulan veya hadım edilen erkek çocuklar güç birliği ile babayı yener, bir ceza ve güç gösterisi olarak bedenini yer. Böylelikle babalarının gücüne boyun eğen çocuklar sonrasında onu yiyerek bir bakıma ona ve gücüne sahip olmaktadırlar. Tıpkı diğer monarşik örgütlenmelerdeki gibi bir baba imgesi, bu imgenin güç ve otorite ile özdeşimi ve bu imgenin kuşaklararası devamlılığı söz konusudur. Toplumsal sözleşmelerin, devlet ve diğer politik yapıların insan içgüdülerini sınırlandırmasıyla birlikte çeşitli dini inanışlar ortaya çıkmış, baba imgesi klan liderinden totem ve tanrılara geçmiştir. Oedipus kompleksi toplumsal ölçekte incelendiğinde baba rolünü üstlenen klan lideri, hükümdar veya tanrının yasa koyucu statüsü öne çıkmaktadır.
Yalnızca gündelik yaşamda değil, müzikte de cinsiyet üzerinden bir ayrım söz konusudur. Tarih boyunca kadın sanat ve duygular ile erkek ise mantık ve bilim ile ilişkilendirilmiştir. Burada duygular, bastırılması gereken yapılardır. Güç ve yasalar ise doğru, izlenmesi gereken yol konumundadır. Ortaçağ'da Asya, Afrika ve Avrupa kültürlerinde şarkı söyleyen bir kadının sesinin yatıştırıcılığından ürkülmüş, kadın sesi "günah" olarak sembolize edilmiştir. Müziğin tanrıdan mı yoksa şeytandan mı doğduğu üzerine yürütülen tartışmalar kilisenin uzun süre gündeminde kalmıştır. Bu tartışmalar kilisenin; baba konumundaki tanrıyı iyi, kadın ile özdeşleştirilen şeytanı ise kötü olarak konumlandıran bakışını ve müziğe yönelik tutumlarını gözler önüne serer. "Babanın adı" yalnızca davranışları biçimlendirmekle kalmamış, süper ego işlevi ile kendi zıddını, bir başka deyişle ilkel güdüleri devre dışı bırakmıştır.
Bu doğrultuda müzikte baba sembolünün tahakkümü, kadın kavramının ise bastırılması ve engellenmesi gereken güdüleri yansıttığını söyleyebiliriz. Kadın sesinin yanı sıra kadın sesini çağrıştıran enstrümanların da birer tehdit olarak görülmesi “baba” kavramında somutlaşan eril tahakkümün müziğe de hükmetme çabalarını gösterir. “Feminen” semboller babanın otoritesini tehdit etmektedir. Yaradılış mitinde Adem’i kandıran Havva sembolünde olduğu gibi kadın kandıran, cezbeden ve günaha davet eden rolündedir (Golan, 2018).
Tanrı baba figürünün sosyolojik bağlamda en önemli işlevinin toplumu birleştirme ve kontrol altında tutma işlevi olduğunu söyleyebiliriz. Popüler müziğin tarihine baktığımızda "Tanrı baba" figürüne karşı farklı tutumlar geliştirildiğini görürüz. Popüler müziğin bir bölümünde Kay Kyser'ın “Praise The Lord And Pass The Ammunition.” ve Lee Greenwood'un “God Bless the U.S.A.” örneklerinde olduğu gibi Tanrı babayı destekleyen ve otoritesini kabul eden bir tutum sergilenmiştir. Country müzikte otoriteyi kabul eden temalar öne çıkarken heavy metal, rock'n roll gibi türlerde ise Eric Holmberg'in “Rock’n’Roll: A Search for God örneğinde olduğu gibi otoriteye başkaldırı, tanrı baba ile çatışma temaları ağırlıktadır. Madonna'dan “Like a Prayer,” ve R.E.M.'den “Losing My Religion” örnekleri ise daha arada, daha sorgulayıcı bir tutum sergilemiştir (Kotarba, 2017).
Tanrı baba figürünün popüler müzikteki yansımalarına bir diğer örnek de geleneksel Hıristiyan müziği ve pop müzik füzyonundan oluşan, “Contemporary Christian Music” (Çağdaş Hıristiyan Müziği) türüdür (Žižek, 1992). Klasik Hıristiyan ilahi ezgilerinin popüler müziğe uyarlanarak yeniden yorumlanması ile ortaya çıkan bu tür Amy Grant, Jars of Clay, dc Talk, Steven Curtis Chapman, Michael W. Smith gibi örneklerle tanınmış,. özellikle Hıristiyan dini bayramları ve evlilik törenlerinde ses getirmiştir. Rap ve Beatbox'ı bir araya getiren Yahudi hip-hop sanatçısı Matisyahu, Sinagog müziği, çeşitli reggae şarkıları; Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan yükselen rap müziğin kimi örnekleri; şarkılarında "Tanrı baba" temasına yer veren diğer örneklerdir. 1990 ve izleyen yıllarda popüler kültürdeki yerini sağlamlaştıran hip-hop ve rap türlerinde ise otoriteye karşı bir başkaldırı söz konusu iken eril ve öfkeli temalarına bakıldığında ikinci bir baba rolüne büründüğü görülür. Bu bakımdan klasik psikanalizin arkaik örneklerinden sonra baba ile rekabet ederek onun yerine geçmek isteyen oğul figürüne popüler müzikte bir kez daha rastlarız.
1960'lı ve 70'li yıllarda popüler müziğin babalardan oğullara aktarılan bir gelenek durumuna geldiğini görürüz. Babaların oğullarına müzik zevklerini aşılaması, onlara enstrüman çalmayı öğretmesi ebeveyn ile çocuk arasında bir bağ kurar. Yalnızca aile içerisinde değil, popüler kültürde de müziğin bölgeden bölgeye, kuşaktan kuşağa birleştirici bir etkisi olduğundan bahsedebiliriz. Zaman zaman çatışan bu kültürler, zaman zaman müzik aracılığıyla kuşaklararası ortak bir dil yaratmayı başarır.
Kaynakça
Bennett, A., & Rogers, I. (2016). Popular music scenes and cultural memory. Springer.
Freud, S. (2016). Moses and monotheism. Leonardo Paolo Lovari.
Freud, S., & Freud, A. (2001). Totem and Taboo and other works (Vol. 13). Random House.
Golan, R. (2018). Loving psychoanalysis: looking at culture with Freud and Lacan. Routledge.
Kotarba, J. A. (Ed.). (2017). Understanding society through popular music. Routledge.
Lacan, J. (1966). Écrits, Paris: Éditions du Seuil. Trans. Ecrits: A selection (1982) chap, 3, 86.
Žižek, S. (1992). Looking awry: An introduction to Jacques Lacan through popular culture. MIT press.
Comentarios