Yaşamın ilk dönemlerinden itibaren oyun, tüm çocuklar hatta tüm canlı yavruları için gelişimilerinin önemli bir parçasıdır. Psikanalist Donald Winnicott “oyun” kavramını insanlar için evrensel olarak tanımlamakla birlikte insan yaşamının olmazsa olmaz bir parçası olarak görmüştür. “Oyun” onun için kişinin yaratıcılığını kullandığı, var olma duygusunu en içten hissettiği etkileşimlerin olduğu alanı kapsar. Bu alanı bizi özel hissettiren etkinliklerin tümü olarak düşünebiliriz. Çocuklukta oynanan oyunlar çocuğun canlı bir birey olma duygusunu deneyimleterek çocuğun benlik kapasitesinin gelişmesine katkıda bulunur. Bununla birlikte oyun kavramı bütün yaşlarda kişilerin otantik benlik gelişimi için kritik öneme sahiptir.
Oyunun önemi hakkındaki en önemli çalışmaların öncüsü olan Winnicott, oynamaktan bahsederken sadece çocukların oyun alanlarından değil aynı zamanda yetişkinlerin yaptığı sanat, spor, mizah, anlamlı sohbetleri de onlar için birer oyun alanı olarak görmüştür. İnsanlar bu aktivitelerin içinde kendilerini en gerçek halleriyle deneyimleme fırsatı bularak gerçek benliklerini öne çıkarma fırsatı yakalarlar. Winnicot, Oyun ve Gerçeklik kitabında oyun kavramını terapi bağlamında ele alırken ise “Oynamak başlı başına bir terapidir.” der ve yaşanılan gerçek deneyimlerin kişinin kendini iyileştirmesini teşvik ettiğini söyler . Winnicott psikanalizde oyun kavramını kullanırken terapide içgörü danışana yaratıcı ve özgün bir oyun deneyimi olarak sunulduğunda yaşanılan deneyimin iyileştirici etkisinden söz ederken, danışan analistin otoriter yorumlamalarına uymakla baskı altına alındığında “yanlış benliği” güçlendirerek yaşanan deneyimin faydasız olabiliceğini söylemiştir. Bunun için psikanalizin efektif olabilmesi için oynama modunda gerçekleşmesi gerektiğini savunmuştur.
Winnicott insanları oynamaya neyin teşvik ettiğini ve neyin kişileri oynamaktan alıkoyduğunu incelerken çocuğun önce anneyle ve sonrasında diğer kişilerarası yaşam deneyimlerinin önemini vurgulamıştır. Örneğin bir çocuk annesiyle oyun oynarken annesinden aldığı olumlu tepkiler onu daha sonra da oynamaya motive ederken annenin soğuk tavırları çocuğu daha sonra oynama girişimlerinde bulunmaktan alıkoyacaktır. Burada elde edilen deneyimler çocuğun sonraki ilişkilerinde de belirleyici olur. Oynayarak gerçek benlik duygusunu deneyimleyebilen çocuk böylelikle daha sağlıklı bir kişilik geliştirecektir. Winnicott’un “oyun” kavramı bu yönüyle bakıldığında sağlıklı bir benlik geliştirmemize hizmet eden bir araçtır diyebiliriz.
Winnicott, D. W. (1971). Playing and Reality. London: Routledge.
Winnicott, D.W. (1964) The Child, the Family and the Outside World London Penguin Books
Marie Lenormand (2018) Winnicott’s theory of playing: a reconsideration, The International Journal of Psychoanalysis, 99:1, 82-102, DOI: 10.1080/00207578.2017.1399068
Comments